Hayatımın
bana ait olduğunu, yön çizmem gerektiğini gerçekten anladığım ilk yıl... O sene
lise son sınıfa başlayacağımdan, çevremdeki herkes gibi bende üniversiteyi ne
yapacağım telaşına kapıldım. Lisede meslek lisesi olunca yön belli gibi dursa
da ben sınavlara on ay kala fikrimi değiştirip çok başka bir yönü seçmiştim. Sayısal
alandan sözel alana hem de meslek lisesinde bir sayısal alandan sözel alana
geçince işler karıştı ve zorlaştı. Hal böyle olunca bende bir heyecan başladı.
Genelde mesleki derslerimin olduğu, normal derslerimin hem az hem de yeterli
düzeyde olmadığının farkındaydım. Bende en uygun dershaneyi aramayı kendime
çare görmüştüm. Gittiğim pek çok dershane hem meslek lisesinden olduğum için
hem de sayısal alandan sözel alana geçmek istediğim için almadılar. Bir kurum
neden bir öğrenciyi reddeder diye çok düşündüğüm sıralarda en son dershanenin
puanlamanın düşürmek istemediklerinden bahsetmesiyle kendime gelmiştim ve
işimin zor olduğunu tekrar anlamıştım. En sonunda bir dershanenin beni kabul etmesiyle
zorlu dönem başlamıştı. Bu sırada başlayan okul ile birlikte stajımın da
başlamasıyla hafta içi her gün, okul ve staj ile dolu günler gelmişti. Hafta
sonlarını ise adını bile duymadığım dersleri öğrenmekle geçirmiştim.
Bu dönemde çok
yoğun olarak çalışmalarım başlamıştı. Olabilecek her yerde ders çalışır
olmuştum. Arkadaşlarım kendi hayal kırıklıklarını bana eklemeye çalışmıştı o
dönem. Başaramayacaksın demeler, boşuna uğraşma demeler havada uçuşuyordu. Ama
insan inandıktan sonra neyi başaramazdı ki. İnancıma, bir de bu söylenenlere
inat, hırs eklenmişti. Gideceğim şehirden, gideceğim bölüme kadar seçmiştim ki
hedefimi tutturdum diyebilmem daha kolay
olsun. Günler, aylar geçmiş ilk sınav bitmişti. Yaz gelmiş, herkesin gezdiği
havalarda çalışmak zorlaşmış olsa da büyük bir dirençle ikinci sınavlarda
bitmişti.
Zor bekleyiş
başlamıştı. Herkeste olduğu gibi beklemek, ümitle beklemek beni de
yıpratıyordu. Her an elim kalbimde beklediğim puan sonuçlarım nihayet
geldiğinde ise hedefime ulaştığımı görmüştüm. Ailem ve birkaç kişi dışında
kimsenin inanmadığını başarmıştım. Artık son bekleyişim istediğim şehirde,
istediğim bölümde okuyabilmekti. Sonuçların açıklandığı haberi geldiğinde, elim
ayağım titreyerek açtığım sayfada Eskişehir yazısını görmüştüm. İşte o zaman gerçekten
kazanmıştım. Olmaz diyenlere inat, başaramazsın diyenlere inat.
Ben o sene
anladım ki insanın istedikten sonra yapamayacağı, önünde engel duracağı hiçbir
şey yokmuş. Önemli olan önce kendine inanmakmış. İnsan ancak kendine olan
inancı olmadıktan sonra insanların söylediklerine kulak asarmış. Ben bu
başarımla beraber önce kendime olan güvenimi kazandım. Sonrasında ise kendime
yeni bir hayat kurdum. Adı Eskişehir olan bu hayat, benim kendi mücadelemle
kurduğum şimdi ise en güzel zamanlarımın sahibi olan bir hayat. Umarım bir gün
herkes kendi başarısının meyvesini yiyerek, kendiyle gurur duyarak yaşayacağı
bir hayata sahip olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder